Suriye Türkmenlerinin Sosyolojik Yapısı
Bilindiği üzere Suriye ulus-devlet olarak doğmamıştır. Üstüne üstlük Suriye birçok Orta Doğu ülkesinde olduğu gibi son derece karmaşık bir etnik, dinî ve mezhepsel bir yapıya sahiptir. Suriye’nin mevcut demografik ve siyasi yapısının altında şüphesiz ki, ülkeyi 30 yıl boyunca diktatörlük ile yöneten Hafız Esad imzası vardır. İktidara geldiği 1971’den itibaren kendisine bağlı, bağımlı bir Suriye devleti yaratmak isteyen Esad, bu bağlamda ilkin devlet yapısından uzak olan Suriye’yi devletleştirmeye, bunun için de tek bir Suriyeli kimliği yaratmaya çalıştı. Ancak bu kimlik modern anlamdaki ulus kimlikleri gibi değildi.
Söz konusu Suriyeli kimliğinde ilk şart devlete koşulsuz şartsız bağlılık ve hatta bağımlılıktı. Hafız Esad’ın bu kimlik politikasının asıl amacı ise devletten ziyade kişisel anlamda lidere bağ(ım)lılıktı. Zira Hafız Esad’ın iktidarı boyunca, tek bir Suriyeli kimliği oluşturma politikasının altında yatan yegâne hedefi rejimi/sistemi ya da diğer bir ifade ile Esad’ın kişisel egemenlik sisteminin toplumsal tabanını genişletme gayesidir.
Esad, genişletmeye çalıştığı bu toplumsal tabanın komünist rejimlerdeki gibi “seri üretim” yani tek tip bir toplum olması için uğraşıyordu. Yani amaç ulus inşası anlamında “tek bir Suriyeli kimliği” değil, “tek tip Suriyeli” idi .İşte bu “Tek tip Suriyeli” kimliği politikasından diğer etnik, dini ve/veya mezhepsel gruplar gibi Türkmenler de nasibini fazlası ile aldı. Hafız Esad 30 yıllık iktidarının adeta parolası olan “Büyük Suriye Ütopyası” bağlamında oluşturmaya çalıştığı “Tek Suriyeli Kimliği” politikası çerçevesinde, Türkmenleri asimile ederek “Araplaştırma” politikası izledi.
İzlenen bu Araplaştırma politikası çerçevesinde ilk olarak köylerin isimleri değiştirildi, akabinde ise coğrafi olarak dağınık olmaları için Türkmen bölgelerinin arasına Arap nüfusu yerleştirildi. Her türlü siyasal, kültürel ve sosyal haklardan yoksun bırakılan Türkmenler korku kültürüne hapsedilerek aralarında örgütlenemedikleri için kimliklerini korumakta güçlük çektiler. Açıkça söylemek gerekirse söz konusu baskı ve tehdit merkezli dönem içerisinde “Türkmen” olmak Türkmenler için çok zordu. Sistem/rejim her şekilde “Suriyeli” üst kimliğini dayatıyordu. Böylesine bir süreçten ve süzgeçten geçen Suriye Türkmenleri özellikle dil konusunda büyük oranda Araplaştırma politikasına maruz kaldılar.
Eğitim sisteminin katı bir şekilde Arap/Suriye milliyetçiliği ile örülü olması Türkmenlerin “milli ve kültürel kimliğini” direk olarak hedef aldı. Kırsalda yaşayan Türkmenler her ne kadar resmi olarak değil ama gayri resmi olarak Türkçeyi kullanmaya devam etseler de şehir merkezlerinde yaşayan Türkmenler Türkçeyi unutmaya mahkûm edildiler. Yine kırsaldaki Türkmenlerin kendi aralarında evlilikler yapmış olması Türkmen kimliğini ve Türkçeyi muhafaza etmek konusunda etkili olsa da kentli Türkmen nüfus için aynı şey söz konusu olmadı.
Suriye’deki Türkmenlerin demografik yapısına baktığımızda ise ilginç bir harita ile karşı karşıya kalıyoruz. Bayat, Avşar, Karakeçili, İsabeğli, Musabeğli, Elbeyli, Akar, Hayran, Çandırlı, Sincar, Bayır-Bucak başta olmak üzere birçok Türkmen boyu yaşadığı Suriye’de oldukça dağınık bir coğrafi kümelenme görülüyor. Halep, Lazkiye, Humus, Hama, Şam, Tartus, İdlib, Rakka ve Der’a vilayetlerinde yaşayan Türkmenler görüldüğü üzere neredeyse tüm Suriye’ye yayılmış durumdadır. Belirli bir bölgede kümelenmemiş oldukları için de sosyal/siyasal birlik ve/veya örgütlenme mümkün olmamıştır.
Suriye’de Beydilli (Kadirli, Arapli, Beğmişli, Hacı Ali Oğulları, Ulaşlı, Karaşıhlı, Güneçbayraktar, Gazlı), Elbeyli (Gavurılli, Şahveli, Tırıklı, Tavli, Ferizli, Kara Taşlı, Doğanlı), Barak (Tabur, Kasımlı, Torun, İsallı, Tiryaki, Gökbakan, Mahmutlu), Bayat, Bayındırlı, Budak, Karkin, Karamanlı, Sallur, İsabeğli, Karakeçili, Musabeğli, Avşar, Bayındır, Berilli, Torun, Yörük, İse Beyli, Karamanlı, Şark Evli, Gızıklı, Bozgeyikli Dede, Karakoyunlu, Sincar gibi Türkmen boyları yaşamaktadır. Bu Türkmen boyları ile Anadolu’daki uzantıları olan Türk boyları arasında inanç, gelenek ve folklorik pratikler bakımından çok önemli benzerlikler bulunmaktadır.
Suriye Türkmenlerinin sosyal ve kültürel durumlarına geldiğimizde ise rejimden kaynaklanan önemli sorunlarla karşı karşıya olduklarını görmekteyiz. Nitekim Suriye’de Türkçe eğitim yapan okullar olmadığı gibi, Türkmenleri bir arada tutan herhangi bir örgütlenme de mümkün olmamıştır.
Köy ve kasabalarda yaşamaya devam eden Türkmenler kendi aralarında Türkçe konuşmayı sürdürmektedir. Ancak büyük şehirlerde yaşayan Türkmenler Türkçe bilmekle/anlamakla beraber konuş(a) mamaktadır. Nitekim 1922’den 1937’ye kadar, sürgündeki Refik Halit’in de katkılarıyla çıkan “Doğru Yol” ve “Vahdet” gazetelerinden sonra herhangi bir Türkçe yayın yapılması mümkün olmamıştır. Suriye Türkmenleri, şive ve edebiyatları bakımından Türkiye’nin bir uzantısı gibidir. Suriye’de konuşulan ağız, Hatay ve Gaziantep civarında konuşulan Türkmen ağızlarının bir devamı niteliğindedir.
Örneğin Halep Türkmenleri Gaziantep ve Kilis şivesiyle; Tel Abyad Türkmenleri ve Rakka Türkmenleri Şanlıurfa şivesiyle; Bayır Bucak Türkmenleri de Hatay/Yayladağ şivesiyle Türkçe konuşurlar. Türkiye-Suriye arasındaki sınır hattının hemen Suriye tarafında bulunan ve hatta çoğu bölgede “sıfır noktası” olarak tabir edilen bir hatta yaşamakta olan Halep, Bayır Bucak, Tel Abyad, ve Rakka bölgesindeki Türkmenler kendi kültürlerini, kendi dillerini hiçbir zaman unutmamıştır; binlerce yıllık geçmişe sahip örf ve adetleriyle yaşayan toplumlardır.
Ancak Türkiye sınır hattına çok uzak bir konumda bulunan Humus bölgesinde ise durum biraz daha farklıdır. Humus Türkmenleri genel olarak Türkmen aidiyet ve kimliğini, şuurunu korumakla birlikte Türkçe konusunda oldukça zayıflardır. Biraz daha detay vermek gerekirse Humus şehir ve kırsalında yani “Orta Humus” denilen bölgede ismi Türkçe olan Türkmen köylerimiz var.
Örneğin Zara köyü. Bu bölgedeki Türkmenlerin genelinin soyadları da Türkçedir. Ne var ki Humus Türkmenleri Türkçeyi ya hiç bilmezler ya da az bilirler ama buna rağmen aidiyet olarak sorulduğunda “Türkmenim” derler. Yine sınır hattına oldukça uzak bir konumda bulunan Şam ve Golan Türkmenlerinin durumu ise biraz daha farklıdır. Zira Şam ve Golan bölgesinde yaşayan Türkmenler bugünkü Anadolu şivesinden farklı bir şekilde, çok eski bir Yörük şivesiyle Türkçe konuşurlar.
Suriye Türkmenlerinin sosyoekonomik durumlarına baktığımızda alt-orta sınıfta yer aldıklarını görmekteyiz. Bu bağlamda Suriye Türkmenlerinin ekonomik faaliyetlerine bakıldığında, Halep Türkmenlerinin genellikle tarım ve geleneksel kunduracılık ile geçimlerini sağladıkları görülmektedir.
Bayır-Bucak (Lazkiye) ve Tartus Türkmenleri narenciye ve ormancılıkla meşgul olurken Hama ve Humus Türkmenleri hayvancılık ve tarımla uğraşmaktadırlar. Şam’da yaşayan Türkmenler memurluk ve serbest meslek, Rakka ve Dera’da ise tarım başlıca gelir kaynağıdır. Bunun yanı sıra şehirde yaşayan memur, bankacı veya özel firmalarda çalışan ve daha iyi koşullara sahip eğitimli Türkmenler az sayıda da olsa bulunmaktadır.
Hem şehirli hem de kırsalda yaşayan Türkmenlerin ortak noktası eğitim seviyelerinin düşük olmasıdır. Okuma-yazma oranı özellikle kırsalda çok düşüktür. Bunda en önemli neden Türkmenlerin her daim devlet baskısı altında olmalarıdır. Bu noktada açıkça belirtmek gerekir ki, Suriye Türkmenleri, 1918 sonrası yani Fransız Mandası ile başlayan süreçte her zaman için Osmanlı bakiyesi olarak görülmüştür.
Arap milliyetçiliğinin tırmandığı ve Suriye’nin bağımsız bir devlet hâline geldiği 1950’lerden sonra ise Türkiye’nin uzantısı olarak görülmüşlerdir. Zaten katı bir kimlik politikasının hüküm sürdüğü Suriye’de, Türkmenler her daim Türkiye-Suriye ilişkilerinin sancılı dönemlerinde Rejim’in hedefi olmuştur.
İstisnasız her Suriye Türkmen’i Suriye Rejimi için “olağan şüpheli” muamelesi görmüştür. Türkiye-Suriye arasındaki büyük küçük her sorunda Türkmenlere baskı ve zulüm artmıştır. Başka bir ifade ile Suriye Türkmenleri neredeyse 100 yıldır Türk olmanın bedelini ağır bir şekilde ödemektedir. Rejim, Türkmenlerin millî şuurunu, kimliğini ve kültürünü yok saymıştır. İşte bu nedenlerden dolayı da Türkmenlerin siyasi örgütlenme bir yana dursun kültürel faaliyetler için bile bir araya gelmesi zinhar mümkün olmamıştır.
Böylesine bir baskı ve zulüm ortamında yaşamak zorunda kalan Suriye Türkmenleri ise apolitik bir tavır içine girmek zorunda kalmıştır. Kimi dönemlerde bazı çıkışlar olsa da Türkmenler arasında siyasal bir milliyetçilik geliş(e)memiştir. Kavramsal olarak ifade etmek gerekirse Türkmenler arasında tepkisel ve kültürel bir milliyetçilik vardır. Suriye Türkmenleri, bin yıldır yaşadıkları Suriye’yi vatan toprağı olarak görmektedir ve Suriye’deki diğer toplumsal bileşenler ile “barış içinde bir arada” yaşama arzusundadır.
Siyasal gelişime baktığımızda ise yukarıda değinilen nedenlerden dolayı uzun yıllar siyasi ve sosyal baskılara maruz kalan Türkmenler arasında siyasal bir hareket gelişmediğini görmekteyiz. Ancak değinildiği üzere savaşın başladığı 2011’den itibaren oluşan konjonktürel zeminde Türkmenler arasında tepkisel ve kültürel bir milliyetçilik gelişmeye başlamıştır. Bu yeni filizlenen “durum” deyim yerindeyse örgütlenme açısından Suriye Türkmenlerinin iç savaşın küllerinden -yeniden- doğmasına imkân sağlamıştır.